Kayıtlar

Nisan, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sizin hiç, varlığı yokluğunuz olan bir aşkınız oldu mu?

Sizin hiç, varlığı yokluğunuz olan bir aşkınız oldu mu? Ve içinde “kal” saklayan bir “git”iniz? Benim oldu. Kaybettiğinize üzülürsünüz böylesi bir aşkta; tıpkı kazandığınıza sevinmeyeceğiniz gibi… ne yapsanız olmaz işte… ya sizin hayalleriniz sevdiğinize bir beden büyük gelir, yada sevdiğinizin aşkı size dar… sıkar… boğar…vazgeçmezsiniz. Vazgeçmedikçe de boğulmaya devam edersiniz. Varlığı, sizi yok edecekmiş gibi yaşatır, yokluğu ölür gibi… her “git”in içinde bir “kal”; her “kal”ın içinde bir “git” saklıdır. Dedim ya işte… ne yapsanız olmaz. Donarak ölmek üzere olan iki kirpi gibisinizdir. Isınmak için ne kadar birbirinize yaklaşırsanız, o kadar birbirinizi yaralayacaksınızdır; uzaklaşsanız soğuktan öleceksinizdir. Tıpkı, Sezen’in o şarkısındaki gibi, “Ne böyle senle ne de sensiz / yazık yaşanmıyor çaresiz…”

Bir kızın kalbine giremezken, binlercesinin kalbinden geçersin

Ne kadar uzaksan o kadar yakınsın, kimseye tam anlamıyla dahil olamazsın ama içten içe kapılırsın. Sırf sevdiğin için kırılırsın, o hastalık olduğunu düşünür, sen kıskanırsın. İstemediğin şeyler olur bazen inadına yapar. Olmadık yerlere götürür seni, aklını başka yerlere çeker orada öyle bırakır, soğuk ya da sıcak farketmez sırf yalnızlıktan üşürsün. İnsan ekmek gibi sever bazılarını ve aslında al datıldığını bilir bazen ve aldatılmak sadece başka biriyle sevişmek değildir. Senle yemediği tatlıyı başkasıyla yiyorsa bu bile aldatılmaktır, yeter ki hissetmeyi bil. Öyle insanlar seversin ki, hiç bir zaman düşmanın olamaz ve asla onların yeri dolmaz. Bazıları ilk olduğu için farklıdır, bazıları sadece son olacağı düşünüldüğü için... Yıpranırsın, yıpratırsın, sen farklısındır, farklı seversin, hayal bile edemediği kadar gelişine seversin. Anlamaz ki seni, anlamak istemez, anlayamaz, anlamasını istemezler. Yalnız kalman ve binlerce yazı yazman için tasarlanmıştır belkide bu hayat. Bir kızın ...

Hayat bakış açılarından ibaret.

Hayat bakış açılarından ibaret ama herkes senin gibi düşünemez ve bazıları sadece gördüklerine odaklanır. Zekası o kadarına müsade ediyor olabilir ya da zekasını kullanmayı bilmiyordur. Seçenekler çoğaltılabilir ancak fazla seçenek her zaman gereksizdir ve zaman kaybı yaratır. Ne kadar az şey arasında kalırsa insan, o kadar kolay ulaşır istediğine. İnsan gördüklerinin ötesine geçebilmeli, ve hayat ında en az bir kere meybuz yemeli... Öyle ''Biz meybuz yiyok'' diyen çocuklara ''Meybuz ne la'' der gibi bakmamalı. Her şey aslında ''Meybuzu seviyok biz'' diyen çocuklar kadar masum ve bir o kadar acımasız. Aslında mükemmel olmaya gerek yok, sadece kaybettiklerini özleyecek kadar vicdanı olmalı insanın... En basitinden bir meybuz işte, baktığında meybuz ama yediğinde koskoca bir çocukluk. 

Hak etmediklerini yaşayarak büyür insan...

Uzun uzun cümleler kurabilirim, bitmiş şeylerin arkasından konuşmak, en az susmak kadar kolay... bitirmek diye bir şey var ki, öyle kolay değil ama zor da değil. İçine düştüğün şeyden bir kaçış belkide... Yapacak bir şeyin olmadığı zamanlar vardır. Bazen sadece öyle olması gerekmektedir. Bazen sırf bu yüzden biter. Sırf öyle olması gerektiği için çeker gider. Arkasına bakar ya da bakmaz, işin aslı  burası çok önemli değil. Arkasına baktığında severek gitti demek değildir. Önemli olan gitmesidir ve gitmiştir bir harf değiştiğinde bitmiştir. ''Ben ayrılmak istiyorum.'' Tamam ''Sen ayrılmak istiyorsun.'' Eee o zaman... ''Hadi eyvallah'' kısalığında bir veda ya da en yalanından bir ''Kendine iyi bak, hoşçakal sevgili yeariim'' cümlesi mi kullanılmalı tartışılır. Bu tıplı bazılarının künefeyi kaymaksız sevmesi gibi bir şey ve öyle anlar yaşar ki insan, kim s*ker bazılarını, bana sen lazımsın, ötesi yok! Doğum tarihimle, ölüm ta...

"SUSMAK bir sessizlik sanatıdır"

Bazen bir yol ayrımında durup beklersiniz.Sizi mutluluğa götürecek olan sapağın neresi olduğuna karar vermeye çalışırsınız.Çünkü bir mutsuzluktan geliyorsunuzdur... ve çok yorgunsunuzdur.Gitmek için seçtiğiniz yol,hayatınızda var olan insan için"yolun sonu".olabilir.Siz ayrı bir yoldan hayata devam ederken,artık onun için gidilecek yol kalmamış da olabilir.İşte o zaman siz bir bırakan,terk eden,ayrılan olursunuz.Diğeri de bırakılan,terk edilen,yalnızlaşan olur. Önce sizi,o seçtiğiniz yoldan döndürmeye çalışır.Bu aslında kabullenememektir.Yenilginin marazıdır.Fakat o bunu bilmez. Tüm çabası gideni geri döndürmektir çünkü...yalvarır,ağlar,kızar ama vazgeçirtemez.Giden kararlıdır.Dönmeyecektir.Yoluna artık onsuz devam edecektir.Çünkü o bir mutsuzluktan geliyordur.Hem de sebebi"sevdiceği"olan bir mutsuzluktan...ayrılmak en doğru karar olacaktır iki kişi içinde... Birbirini yaralayarak yola devam edenler,birbirlerinin yaralarını sararak mola verirler hayata.Sonra geçmi...

Kalamamak desem,adını değiştirsem...

Ne acıdır bilirmisiniz "ara duygularda"yaşanmak. Günler geçmiştir.İçinizden terk ettiğiniz kişi,sizden daha acımasız davranarak sizi gerçekten terk etmiştir.Ve siz çok sonra anlamışsınızdır;ne unutulacak kadar nefret edilen,ne hatırlanacak kadar sevilen biri olduğunuzu.Hep ara duygularda sevilmişsiniz meğer.Ne çok önemli ne de çok önemsizsiniz. Ne varlığınız bir fazlalık,ne yokluğunuz bir eksiklik. Özdemir asaf'ın dediği gibi"herkes herkesi seviyor/herkes de başka türlü seviyor"işte ben de böyle sevilmişim.Ara duygularla...ve terk edilmişim.Ne pişmanlık duyulmuşum,ne küfür edilmişim.Hep sevilme numaralarında,bulunmamak üzere aranmışım.Nefret bile edilmemişim.Oysa biraz nefret edilsem,"nefrette bir duygudur ve sevmekten gelir" diye avutacağım kendimi.Halbuki yanılgımmış,geç anlamışım.Yangınımmış,hala seviyorum.Yangınmış,beni de içine almış... "Ya öldür beni" dedim  Ya da git benden.

Gittiğimi çok sonra anlayacaksın.

"En kolay olanıdır gitmek! Gitmek hiçbir şeyi bitirmez.Aksine durur da yaşar gibi her şey.Gidene değil,kalana yoldaş anıları vardır,ayrıntıları vardır aşkın en gerisinde.Gittiğimi çok sonra anlayacaksın.Şimdi uğurluyorsan,sende kalan yanlarıma güvendiğin içindir!"

Just respect.

Sadece bacakları güzel diye aşık olduğun hatunlar var, bazılarının poposu bazılarının göğüsleri falan... Doğru düzgün yüzüne bakınca zaten çok beğenemiyorsun, erkeğin aşk sandığı birazda cinsel dürtüleri aslında. Sırf bu yüzden bütün hatunların taş olduğunu sanan adamlar var. Bazı kızların saçları gerçekten çok güzel, bir bakışıyla adamı yerle bir edenler var. Tutuklu kalacak derecede ait değilsen ne aşkından bahsediyorsun sen? Senin aşkın tek kişilik yataktan iki kişilik yatağa geçene kadar sürer. Aşığım der kendini kandırırsın hep, dedim ya bazı kızlar var güzel değil ama çekiyor işte, doyumsuz adamlarız, suçu böyle kendime atarım.

Ayrılığın Önsözü.

"ayrılığın önsözündeyiz daha...birkaç sayfa okudukça,bir önceki sayfaya dönülen bu garip kitabı bitirdiğimizde,gençliğimiz pılını pırtısını toplamış olacak. Avazımız çıktığı kadar susacağız." http://fizy.com/#s/1ln2ur

Nasılsın?

Resim
Hemen hemen herkesin paylaştığı bir fotoğraf. Nasılsın? İyiyim. Arka planda daha silik bir görünümde yazılı olanlar ise ''Yok ebesinin a...'' dedirtecek cinsten yazılar... Bence Nasılsın? sorusuna verilecek cevaplar bunlar değil. Kısa ve öz olmalıyız. Nasılsın? -İyiyim sen? Nasılsın? -Kötüyüm sen? Nasılsın? -Kötüyüm ak. Nasılsın? İyi değilim. Şimdi şunu da düşünmek lazım. Nasılsın? sorusuna verilen ''İyi değilim'' cevabı ile ''Kötüyüm'' cevabı birbirine ne kadar yakın. Nasılsın? -İyi değilim ama kötüde değilim. Peki nasılsın ak, nasılsın? -Öyle yani... Peki sen nasılsın?

"Sen beni hep seveceksin!"

Birbirimize söylenecek analizsiz bir şarkı boyu susuşlar kaldı yalnızca. Onları da sustuk mu? Geceyi düş dışında yaşamak, birbirine ölenlerin sevdasını küçümsemek, büyümeyi acı çekmekle orantılamak, aşkın saadetini sonsuzluğunda aramak ve dönüp baktığıımızda ileriye, ikimizi yine aynı yerde bulmak... bizi  bir  adım ileriye götürmeyecek...

Böyle adamlarız biz.

Zararsız adamlarız bizler, her şeyin içine düşen, çabalayan, çıkamayan, orada öylece yok olan... Kendinden başkasına hayrı çok, uzaklara aşık ve hep sana yenik. Öyle alternatifsiz adamlarız bizler, kendini anlatamayan, gelişine yazan, sevenine susan. Şimdi bir denizin ortasında olmak vardı; yanında bir sandal kitap, içinde binlerce insan varken yapayalnız denizin tuzuna karışmak. Kendine oha demek bazen. Yazana değil, yazdırana bakmak ve şükretmek hep.

sonunda yapabilecegimizi dusunmedigimiz bir sey.

Her kentte biraz daha kavusan,her kentte daha cok ayrilan,onca yanmanin ardindan askin olumcul sonsuzluguna kul soguklugunda ulasan Asli ve Kerem'in,cag ruhlari miyiz? Yoksa,biz de unuturduk! Coktan unutulurduk! Baska asklarla tamamlardik eksiklerimizi, baska asklara birakirdik buyutulmeyi... "Simdi"diye baslayan bir cumlenin devrik ozneleriyiz. Birbirimizin ustune devrildik,bunca mesafede,bunca mesafede, bunca yol kat ettik ya,olmeyiz artik icimizde...

bu icimde tasidigim senin replikan.

Evet oyle icimde birebir seni tasiyorum.Ondan boyle agir yuruyusum,dalar hallerim mutsuz gibi olusum. Sen gelip onu hayat vermedikce o orada nefes almadikca bu is zor,cok zor. Bir gulumseyisinin dunyayi bertaraf ettigini anladigim gunden beridir bir umudun pesinde surukluyorum caresizligimi. Biliyorum sen bana istedigim cumleleri kurmayacaksin ve biliyorum ben hep kendime anlatacagim seni. Seni herkese benzetiyorum,herkes kadar hayatimda her kes kadar uzaktasin. Ama sonra duruyorum yururken ansizin anliyorumki sen ayaklarimsin. Sonra diyorum ki kendime "oglum o bir baskasi seninle ayni olmadi hic" ve sonra art arda dusuncelerim bozuyor beni ve isin aslini vuruyorlar yuzume "ask budur sen ne sandin ki". Ben sandim ki; O da sever beni belki, kalbine sokar beni orada uyur kalirim.

Bu toplum nereye gidiyor sizce?

Aslında bu konu hakkında çok konuşuyorum bazen yobaz bazen de çok rahat oluyorum insanların gözünde ama bu durum gerçek ve çok acı. Milliyet'in 3. sayfasında bir haber : "12 yaşındaki kız internette tanıştığı adama kaçtı. " Sayfayı çevirin: Edirne'de sevişirken görüntülenen liseli kızın fotoğrafları...Ve günlerdir Mardin'den Sivas'a kadar Türkiye'nin dört bir yanından 12 -13 yaşında küçük kızlara tecavüz haberleri... Madalyonun bir yüzünde ağzı salyalı sübyancılar var. Peki diğer yüzünde?... Alttan alta inanılmaz bir " ergen ihtilali "yaşadığımızın farkında mısınız? Son zamanlarda bir lise mezuniyet balosunda bulundunuz mu hiç? Gitseniz, gördüğünüz ağır makyajlı,cesur dekolteli, yüksek topuklu, cep telefonlu kızların 16 - 17 yaşında olduğuna inanabilir miydiniz acaba? Levent'te bir estetik kliniğinde görevli bir uzmanla görüştüm. Dinlediklerime inanamadım: " 14 - 15 yaşında kızlar, ana babalarından habersiz gelip kaşları...

Ben Tekim Siz Hepinizsiniz.

Mahalle maçlarından kalma bir çocukluk lafıydı. ''Ben tekim siz hepinizsiniz.'' Hayat bize tek olmayı o zamanlar öğretmeye başladı aslında ama anlamadık biz. Sonra sonra baktık, biz gerçekten tekiz ve siz hepinizsiniz. Herkes tek olmayı seçemedi tabi. Bazıları hayatına birini, bazıları birilerini kattı. Tek olmak zordu. Tek olmak artistlikti.Öyle kolay iş değildi. Özetle göt isterdi tek olmak ve ben hep tektim. Sen varken de tek yokken de tek. Öyle mahalle maçına benzemiyordu hayat ama tek olmak çok havalıydı ve havalı çocuklardık biz.  O yüzden ben tekim siz hepinizsiniz.

Masal bitti… Kaç… Kurtar kendini…

Resim
Gece başlamışsa ve uyumak için acele etmiyorsa yüreğin;  hala düşünecek hala yapılacak bir sürü işin ve bir sürü planın olduğunu söylüyorsa beynin;  buna karşılık günün bütün yorgunluğunu belki de hiçbir şey yapmamana rağmen sana hissettiriyorsa bedenin;  konuşmak istiyorsa bir şeylere ulaşmak istiyorsa kalbin ama sadece yalnızlığın o ağır o derin sesiyse hissettiğin… Üşüyorsan ama soğuktan değil  Susuyorsan ama korkundan değil  Gidiyorsan ama istediğin için değil ve arıyorsan ama bulmak için değil Her dakika daha ağır geçiyorsa ve geçen her dakika seni daha fazla yoruyorsa Gelecek seni güldürmüyorsa aksine geçmiş özletiyorsa kendini  En masum anında lanetlenmişse bedenin ve yanıyorsa ateşler içinde belki de kutuplarda yürürken  Ve sadece yalnızlığın sesiyse duyabildiğin… Vazgeçmek istemediklerinin senden kaçarcasına uzaklaştığını görüyorsan ama koşamıyorsan artık  ve her bağırmak istediğinde düğümleniyorsa sözcükler boğazına ve can...

Ömrümün Son Ayrılığı.

Saçmaydı... Bir ayrılığın ilk gününde düş kırıklığına oturmak,çok erken kalıyordu düşününce süresini. Süresiz olunca süresi, siyahın tonlarını zorlamaya bile gerek yoktu.Ömrümün kalanı'ndan bana kalan ömürlük ayrılık,çok hüzün tükettirirdi günlere. Sil sil bitmez yazma şekli, okuma halini alırdı sayfalarda. Zaman çoktu ve yeterdi üzülmeye... Bir ayrılığın ilk günü: Herkes nesne,nesneler gereksiz,diyaloglar formalite,eylemler tahammül ürünü,eylemler nezaketsizlik yüklü,olağan dışı ve olağan üstü dalgınlık,yamalı tebessümler... Varlığının sevincini serememiştim yüzüme;yokluğunun üzüncü de dökülemedi yüzümden. "Ya sorarlarsa"kaygısı,tetikte tutuyordu yine de tüm dalgınlığımı.Bahaneler üretiyordum."dizlerim ağrıyor"diyordum.Dizlerim ağrıyor...komikti! Ve gerçek...bahsi geçen dizlerle vaktinde konuşulabilmişse,onların sonrasında kalp hükmüne maruz kalmaları da doğaldı. Avutuyordum kendimi.Beni bir daha terk edemeyecekti.Ondan bir daha gitmeyecektim. Ve ...

Merhaba hayat.

Bazen alıp başımı gideyim diyorum. Kol saatimi falan bırakayım masanın üzerinde… Zamanın değeri olmasın işte, cep telefonunun radyasyonundan kurtulayım. Bir sırt çantası alıp gideyim. İnsan kendini anlayacak birini sevmeli ya da aynı şeyler uğruna yaşadığı biri. Aynı yerden bakabilmeli hayata sevdiğin insan. Bu yan yana oturup film izlemek değil. Sırt sırta otururken bile aynı şeyleri görmeli, aramalı, bulmalı… Çok fazla hayal kurmamalı insan ve çok bilmemeli ve kol saatini takmalı koluna… Bu dünya bizim gibi eşeklerin dünyası, ölene kadar, fikirlerini, bedenlerini, aşklarını, bakışlarını kiraya verenlerin dünyası.  Merhaba hayat.