Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Eskimeyen şeyler de yok değil.

Bazı şeyler var böyle eskiyor, esli kıyafetlerimiz hani... Bazen giyemeyeceğimiz kadar eskiyorlar, atmaya kıyamıyoruz, seviyoruz yinede. Yenisi güzel oluyor onu da seviyoruz ama eskisinden geçmek kolay olmuyor. İşte bir şeye alışmak, sevmek, kendine katmak bu. Geçememek hep alışkanlıktan.

Ben tam bir fiyaskoyum.

Sanırım şu sıralar duygularım biraz daha yoğun. Sanki bir yolcuyum ve tuhaf çelişkiler var içimde. Sanki bugün yalnızlığı sevebileceğim, kendime sığınabileceğim bir gün. Şimdi bir başkası anlayamaz bunu. Hepimizin içinde küçük mutluluklar küçük hüzünler yer alır. Hem yoğunuz hem yorgun. Belki ben biraz fazla yoruldum ve nedeni sensizlik değil. Anlatsam, içimi döksem ya da boşver işte ben hiç dökmedim ki içimi. Yine oturuyorum hala biraz yalnız. Sanki bütün sıkıntılar benim ve hiç anlatasım yok. Düşünüyorum ve cevabım da yok. Başarısızlığım, beceriksizliğim. Ben tam bir fiyaskoyum. Elde ne var ne yok görüyorum. Açıkçası pek de bir şey olmadığını biliyorum.  İleriye atmak için küçük bir adımım bile yok. Geriye baktığımda da hiçbir şey yok. Oysa her şeyi yitirmedim. Kalan bir şeyler var. Bir özelliğim var işte hep kafam karışık. Ne yapsam diye soruyorum sana; ''İçinden geleni yap'' diyorsun. İçimden bir şey gelmiyorsa? İşte en zoru bu. İnsan içinde taşıyabileceklerini...

Söylesene neden bu kadar güzelsin?

Böyle bir bankta oturalım ben senin denize benzeyen gözlerine bakarken sen birden gül. Sonra ben sorayım ''Niye güldün öyle?'' diye. Sen tekrar gül. Biliyor musun benim küçükken yetmiş ikili bir pastel boya takımım vardı ama hiçbiri senin g özlerindeki maviyi oluşturamaz. Söylesene neden bu kadar güzelsin. Sorularımla yoruyor muyum seni yoksa? Sen bir şey söyleme bir kez daha gül çünkü ben bilirim ki; insanın gözleri sevmediğine böyle güzel gülmez. Sen hep gül ben bir bankta otururken yanımdaki seni gelecekteki hayallerime taşıyabilirim. Sen taşınma ama benden sadece gül çünkü sen gülersen bütün maviler utanır ve ben seni en baştan severim. 

Papatyalar.

Hoşlandığın kadına papatyalar vermelisin hatta vermesende olur ''şu topraklarda bir yerlerde senin için yaşayan papatyalar var'' desen yeter. İşte o papatyalar nasıl yerinde güzelse sende benim yanımda öyle güzelsin. Bizi koparmasınlar. //

Hayatın kaç anlamı olabilir?

Hayatın kaç anlamı olabilir ya da şöyle sorayım şimdi sen hayatına giren her adama ''hayatımın anlamı'' diyecek kadar genişsen, senin hayatın kaç şerit? Belki de hiçbir şey sormaya gerek yok, sen hayatını anlamlandırmaya çalışan birisin sad ece ve herkesi ''hayatın anlamı'' sanıyorsun. İşte asıl yalnızlık bu. Hayatın anlamı olduğunu sandığın insanlardan bir sürü olması ve senin anlamlarının sürekli değişmesi... Yalnız olmayan biri, bir insanda kalabilir, senin bir evin yok ve oteller yalnızlar içindir. Yalnızların ev sandığı, ev gibi anlamlaştırmaya çalıştığı boş odalardan ibarettir. hayatına girenler gibi işte. Boş.

Bazı şarkılar var herkesin bir anda sevdiği ama senin sevmediğin

Bazı şarkılar var herkesin bir anda sevdiği ama senin sevmediğin. Sonra o şarkıyı başka bir gün dinlediğinde seviyorsun. Şarkı aynı şarkı belki sende hala aynı sensin. Değişen tek şey zaman ve zaman hiç sevmediğin bir şarkıyı en sevdiğin şa rkı yapabiliyor. Sonra o şarkıyı devamlı dinlemek istiyorsun ve bir süre aranız çok iyi oluyor. Zamanla sıkılıyorsun ama silmeye kıyamıyorsun. Müzik çalarında öylece bekliyor hatta bazen sıra o şarkıya geldiğinde dinlemeden geçiyorsun ama bir türlü silemiyorsun, vazgeçemiyorsun. İşte ben senin için o şarkıyım. 

Biliyorum yalnız değilim çok var benden.

Valla ben bu dünya için çok küçüğüm. Gördüğümüz karıncalardan daha küçük belki onlardan daha tembel daha aptalca yaşayan biriyim. Ağırlığının on katını taşıyan bir karınca gibiyim, yükümü nereye götürdüğüm belli değil. Bazen şaşırıyorum ''keşke sığmasaydım bu dünyaya'' dediğim bile oluyor, bu kadar kötülüğün olduğu bir yerde benim ne işim var ki? Biliyorum yalnız değilim çok var benden.

Aşk ikincisi çekilmeyen bir devam filmi.

Hayat seçenekler sunuyor. Radyoyu açıp rastgele şarkılar dinleyebilirsin ya da sadece sevdiğin şarkılardan oluşan bir liste düzenleyebilirsin kendine. İkisi arasında çok fark var. Radyo karşına çıkandır ve sevme ihtimalin vardır karşına çık anı... Bir de karşına çıkanları kendi belirlediğin durumlar vardır. Şarkı listesi düzenlemek gibi. Dünyanın en mükemmel şarkı listesine sahip olabilirsin. Şarkılar insanlara benzer ve hepsinde zamanla sıkılırsın ama bazıları kalıcı olur. Hayat radyo gibidir karşına yeni insanlar çıkarır ve hepsini sevemezsin. Aşk bunun gibi bir şey işte, aşk radyoda karşına çıkan şarkı gibi... Aşk bilmediğin yerden gelen, bakmadığın yerden vuran, hiç hazır değilken senin yolundan alıkoyan ve en nihayetinde irili ufaklı yaralar bırakan bir ''ok'' filmidir bazen çok aşıksındır, öyle böyle değil... Radyodaki en olmadık şarkıyı sevmek gibi ve bir sabah ''ben ayrılmak istiyorum'' mesajına uyanmak gibi... Söylesene ya da sus. Aşk ikincisi ç...

Merhaba güzel kadın

Merhaba güzel kadın, seni bilmediğin şehirlerde bekliyorum. Belki yolunun hiç düşmeyeceği... Belki beni hiç göremeyeceğin yerlerden yazıyorum sana, belki hiç yatamayacaksın dizlerime. Belki ellerin avuçlarımı hiç tadamayacak. Belki bir daha kimseyi sevmeyeceğim, ayrı yollara yürüyoruz ve iki yarımdan bir tam olamıyoruz. //

Zamanı gelince vazgeçersin...

Ben sana aşığım sıcak olduğu kadar korkulası bir cümle ve bazen kalbi dönüp dolaştırıp aynı yere bırakır. İnsanın kalbi söz dinlemez ve karşısındaki acı verse de sever. Zaman zaman vazgeçmek istersin ama yapamazsın.Alışmışsındır bir kere acı çekmelere...Bazen umut verir karşındaki,hani bir bakışı yeter işte, bir şey olduğu yok aslında,bir şey olmaz işte,sadece baktığı yere denk gelmişsindir belki de.Git radyoyu aç ve onu sevmeye devam et,zamanı gelince vazgeçersin...

Bazı şeyler biterken ''son'' yazsın istemiyorum.

Bazen çok amaçsız hissediyorum. İçimden sadece bir film izlemek geliyor ve o filmi ortalarında bir yerlerde bırakmak. Sonunu merak etmiyorum, belki de her şeyin bir sonu olduğuna inanmak istemiyorum. Bazı şeyler biterken ''son'' yazsın iste miyorum. Bazen filmler bile bitmesin istiyorum. Tam esas oğlan esas kıza aşıkken elektrikler kesilsin ve araya kimse girmesin. Hepimizin istediği bu belki de; zaten öyle olmasaydı repliklerden çok filmin bütünü sevilirdi. Bizi aşkın ortasında bırakacak bir replik lazım. İşte tam o anda ikimizin kaybolacağı bir kare istiyorum. Hayatımın karesi ol istiyorum.

Aslında aşk var ama aşkı sunacak insan bulunmuyor.

''Aslında aşk var ama aşkı sunacak insan bulunmuyor. Tam bir şeyler hissediyorsun sonra; Bu da mı gol değil be, bu da mı yanlış insan... Birini sevmişsindir ve açık bir yara gibidir belki de ondan sonra başlamıştır yanlışlar... Doğru olan insan o yarayı açandır ve yanlışlar onu götümek için gelmiştir hayatına ama hangi yanlış yaralarını sarar ki?''

Doğum günüm hâlâ senede bir gün...

Çok zamansız aşık oldum belki, aşkın zamanı olmaz belki, aşkın belkisi de olmaz ki... Aşkın ''yaşı'' da olmaz deme bana sakın aşkın yaşı olur. Gidene kadar saklar gözler o yaşı ve arkanı döndüğünden göremezsin sen kalanın yaşını... İşte o y aşlarla kim bilir kaç yaşına girer aşık? Kim bilir belki de aşk'a tövbe eder. Gittiğinden beri yaşlanıyorum oysa doğum günüm hâlâ senede bir gün. O yüzden kaç yaşındasın diye sorma bana; bedenim başka gözlerim başka yaş da....

Başka Yerler.

Karşıma çıkmanı isterdim iki tren biletiyle... Nereye gidiyoruz diye sormazdım sana ve inan mevsimlerin önemi olmazdı. Kış olsa üşümezdim, yazın sıcağından şikayet etmezdim.Trenden hiç bilmediğimiz bir istasyonda inelim desen inerdim. Bu yo lun sonu mutlulukmuş hadi koşalım desen, yorulsam bile koşardım sana dinlenelim demezdim. Başka yerlere gidelim, başka filmler izleyelim, başka diller öğrenelim desen; hayır demezdim. Şimdi düşününce; Ben seni çok koşulsuz sevmişim. Peki sen söyle gittiğin o yerlerde huzurda mısın?

Aşk bir bakıma insanın kendine yeni bir coğrafya bulmasıdır.

Aşk bir bakıma insanın kendine yeni bir coğrafya bulmasıdır. İlk başlarda seni o'na yaklaştıran bütün yerleri seversin ki zaten her yer sıcaktır ama bazen araya bir soğukluk girer. İşte bu soğukluk anlamsız olabilir. Hani buzdolabını açıp b oş boş bakarsın ya; neden baktığını bilmezsin hani... İşte aradığın bir şey yoktur aslında tek aradığın değişikliktir. İlişkiler zamanla buzdolabının kapısını açmaya benzer. Çok sevmen, çok sahiplenmen ve bütün hayallerini onun üzerinden kurman sana bir mutluluk reçetesi olarak dönmez. Hayatını onun üzerine kurarsan her şeyi daha çabuk bitirirsin çünkü insan her zaman bir değişiklik arar. ''Ben çok seviyorum, ben aramam'' deme; ararsın. İlla aramam diyorsan; buzdolabının kapağını da açma. Sevdiğin bir şarkıyı üste üste en fazla ne kadar dinleyebilirsin ki? Birkaç gün? Bir ay belki... Belki de bir sene? Bir ömür? Evet bir ömür dinlemezsin. Şarkılar değişir. İnsanlar fena halde şarkılara benzer. Bir şarkıyı sevmekle bir insanı sevm...

Herkesin acısı kendine.

Acı insanın kendini bağlar ama bazı kişisel gelişim yazarları sevmek ve sarılmakla bütün acıların sonlanacağını söyler. Bu en büyük yalandır. Sarılmak muhteşem bir his, muhteşem bir sahipleniş ve muhteşem bir kabul ediş... Sevmek her şeyin ötesinde belki de... Acı ise her şeyin üstünde; zeytinyağı gibi her şeyin üstünde... Acı dibe çökmez hep gözünün önündedir ve öyle acıların olur ki, hiçbir sevgi iyileştirmez. Çok canı yanan bir insana gidin sarılın ve onu sevdiğinizi söyleyin. Geçti mi acısı? Geçmedi, sadece anlık bir his kaybı oldu. Bu kırmızı bibere çok acın var ama seni seviyorum demek gibi ve o biber hep acı. Sadece sevdiğiniz için anlık bir his kaybı oldu yediniz ama yandınız. Herkesin acısı kendine...

Acı yine geçer gider ama hafızan ondan kurtulamaz.

Bazen bir ilişkiden silmeye kıyamadığın mesajlar kalıyor... Zamanla onları da siliyorsun çünkü hiçbir acı kalıcı değil. Sadece canımızı yakmaya geliyorlar, kalacak yerleri yok... Aslında kimsenin bizde kalacak yeri yok, bazıları ruhumuzun, bazıları bedenimizin ziyaretçisi... Dokunmak her zaman hissettirmez, hissedemezsin. Unutamadığın biri vardır mesela, dudakların hala onundur, bir de senin dudakların var sonra başkasını öpemezsin işte... Üç dudakla öpüşülmez. İçinde biri v arken başkasında kendini göremezsin, gece olmuş gündüz olmuş fark etmez. Kimden neyin kaldığı, senin neyi kendine ne kadar kattığınla ilgili bir şey. Bir şampuan reklamı görürsün onu hatırlarsın, bir çikolata reklamı olur ya da bir kahve içersin aklından çıkmaz. Paylaştıkların hep hayatında bir de bazen hayatına biri girer ve bir daha onun gibisini bulamazsın. O zaman işler biraz karışır, acı yine geçer gider ama hafızan ondan kurtulamaz.

Nasıl böyle uzaksın?

Çaresizce,gizli gizli sevmek ne zor bir şeydir öyle! Bağıra çağıra sevmek istersin.Hiç kimseye söyleyemediğin,öylece gizli sevmenin ağırlığı artık zor gelir bazen. Her şeyi anlatmak anlatmak anlatmak istersin. Olacakları umursamadan,hiç bir şeyi ama hiç bir şeyi umursamadan anlatmak istersin. Anlatamazsın. Bir sancı gibi durur içinde.Saçma sapan şeylerden bir anlam çıkarmayı öğretir sana hayat.Bir gülüşe,bir bakışa koca koca umutlar sığdırmayı da...Öğretemediği şeyler de olur,kafanda cevaplanmayı bekleyen binlerce soru,bir baş ağrısı gibi durur öylece.Yüreğinin tam ortasına oturduğu halde nasıl oluyor da sana böyle uzak anlayamazsın.

Üşümek?

Her şeyin anlamsızlaştığı anlar vardır. Önemli sandığımız şeylerin önemsizleştiği,her şeyin ama her şeyin anlamsızlaştığı anlardan bahsediyorum. Onun bir daha hiç geri dönmeyecek olmasını anladığın zaman mesela o anlardan biridir. Hani küçükken düşüp bir yerlerini yaraladığın anlara benzeyen... Sana çaresizce gidişine bakmanın ağırlığı kalmıştır.Neden böyle olduk? diye sorarsın kendine. Bir cevap veremezsin.Verilmiş sözler gelir aklına. Her şeyin yaşanıp tükenmesi bir yumruk gibi iner beynine.Hiç bir şeyin bir daha eskisi gibi olmayacak olması balyoz gibi iner yüreğine.Bunu her şeyin anlamsızlaştığı,geriye sadece özlediğin insanlar kaldığında anlarsın. Ona sımsıkı sarıldığın anların artık çok eskilerde kaldığını anladığın zamanlarda ise üşürsün. Kimse ısıtamaz seni...Üşürsün,inan bana,onun artık çok uzaklarda olduğunu hissettiğin anlarda çok üşürsün.

Her şey onun için değil,onu aşk sandığım için.

Korktuk, Sen sevmeye korktun,ben sevdiğim için gitmenden, Sen kalmaktan korktun,ben sevmemenden. Bir şeyler hep eksik yaşandı bu aşkta.Birimizde aşk yoktu,birimizde ise çok fazla.Ama yetmiyor sevmeyenim.Bir kişi,iki kişilik sevse de,iki kişilik bir yalnızlık aşk etmiyor.Zaten bir süre sonrada,çok seven bu yalnızlığın altında kalıyor.Gitmesi gereken o olmasına rağmen,hiç kalmadan gidenin yokluğu devriliyor üzerine.Üstelik giden,geride bıraktığı kişinin hayatı altında kaldığını da fark etmiyor.Fark etse de geriye dönemiyor,dönse geri gelemiyor,gelmek istese bile ayaklarını ikna edemiyor. Sen daha iyi bilirsin sevmeyenim,gitmek önce gözlerde başlasa da,gelmek önce ayaklardan başlar,Ayaklarını ikna edebilirsin ama,gözlerini ikna edemezsin aşk için.Şimdi bende gözlerimi ikna edemiyorum aşk için. Her ne kadar ağlama desem de gözlerime,"Sus"diyor,sus.Her şey onun için değil,onu aşk sandığım için.

Hep öyle kalacak.Hep öyle kalabilecek.

Sokakta yürürken,karşıdan karşıya gecerken,otobüste giderken,her hangi bir yerde onunla karşılaşma anını beklemek...İnsanı paranoyaklaştıran,düşüncelere gark eden bir şey bu... Bir şekilde onunla karşılaşmayı,gözlerinin içine bakmayı,onu öylece uzaktan sevmek diye bir şey var .En kirlenmemiş sevgileri,en suskun dilleri,en çaresiz anları,en imkansız duyguları içinde barındıran...Anlamlar yüklendirilmiş,"acaba"larla süslenmiş bir duyguyla beslenmiş bir sevgi...Belki hiç bilinmeyecek,hiç dillendirilmeyecek ama hep en masum duyguların içerisinde yeşerecek...Hep öyle kalacak.Hep öyle kalabilecek...

Öyle bir yağarım ki.

Yağmur yağıyor...Yağmurun toprağa değişini izliyorum.Yağmurun çıkardığı sesleri,su birikintilerinin üzerinde oluşturduğu şekli,denizin üzerinde küme küme uçan martıları izliyorum.Nasıl da yağıyor yağmur öyle...Hayranlıkla izliyorum yağan yağmuru,telaşlı telaşlı uçan martıları.Yağmura kimse engel olamıyor,dayanılmaz olduğunda yağıyor işte! Ben de bir akşam diyorum bir akşam.Hani bu özlemler dayanılmaz olduğunda,kalkar gelirim kapına.Kimse alamaz beni oradan.Kimse git diyemez.Kimse...Gelirim.Bir akşam...Dayanılmaz olduğunda kapına...Öyle bir yağarım ki "git" bile diyemezsin.Ne yapıcağını şaşırırsın.

Bari sadece bunun için yalan söyleme!..

Özlemiyorum deme! Ne bileyim her şeyi de... Söyleyebildiğin tüm yalanları söyle!Unuttum de mesela. Hatırlamıyorum artık o eskide kaldı de...Nefret ediyorum de...Canı cehenneme de,evet de bunu,Her şeyi de!.. Kendini kandır,her şeyi yap ama özlemiyorum deme!..Allah belasını versin onun de...Ne bileyim işte umurumda değil artık de... De hepsini de her şeyi de ama özlemiyorum deme!.. Çünkü biliyorum ki özlüyorsun.Seni birazcık tanımışsam,tanıyabilmişsem eğer biliyorum ki özlüyorsun..Bari sadece bunun için yalan söyleme!..

Öyle ki ayraç bile girmesin aramıza, unutsunlar bizi dünya onların olsun.

Pencerenin kenarındasın, alışmışsın, anlaşılmışsın, mutluyum diyemiyorsun ama ''mutsuz değilim'' diyebiliyorsun. Niye onu istediğini bilmiyorsun. Her şey aynı değil ama sen de farklı değilsin. Acın herkese benziyor, yatağın sadece sana yetiyor. Gördüklerin duyduklarından fazla değil, numarasını ezberlemişsin unutamıyorsun ama bu asla sevmek değil. Sadece hafızan iyi. Onlardansın işte kaçamayanlardan, özgürüm derken bağımlı kalanlardan. Oysa iyi bilirdin kaçmayı ama bazen kaç amıyor insan işte. Zaten bir şey her zaman boğazına kaçmaz, kalbine kaçar ve sonra kaçamamayı öğretir hayat. Bırak takılma ufak şeylere... Fallara inanma mesela... Ki sen zaten alışkınsın hayal kurmaya, fazla gelir fallar sana. Tut elimden ''gidiyoruz'' de. Elinde iki tren bileti olsun onları raylara savuralım sonra kaçak binelim trene, kaçak olsun adımız sırf birbirimizden kaçamadığımız için... Eğer yapabilseydim seninle üstteki satırların arasında yaşamak isterdim. Bir cümle sonu o...

Kendine bir cümle ayır.

Aslında ben seni hiç sevmedim. Bazen yalan söylüyorum en çok özlediğimde susuyorum ve hala saatler seni getirmiyor bana... Cümlelerin özgür ama özlemi yazma artık. Şimdi özlemek elini tutamadığın bir sevgilinin somut hali... Şimdi özlemek sana gelemeyen ben, benden gidemeyen sen... Ojelerin kuruyana kadar bekle sonra yine özlersin beni. Bilirim iki işi bir arada yapamazsın sen. Sevildiğinde sevemezsin mesela. Gitmen gerekir gidemezsin, ruhunu bende bıraktıktan sonra bedenlerimizin arasına mesafe koysan ne yazar?

Anlayamazsın...

Kime bakarsan bak onu görürsün.Aynı onun gibi gülüyor dersin. Aynı onun gibi yürüyor dersin.Aynı onun gibi... Bir şeyleri hep ona benzetirsin."Lan yoksa bu o mu?" dersin karşından gelen birine bakarken,o olmadığında anlarsın...Anlarsın.Unutamayacağını anlarsın mesela.Yıllar geçtikçe unutacağını sandığın zamanlara güler geçersin artık...Zaman geçtikçe daha çok özlediğini anlarsın. Anlarsın anlamasına ama neredeyse her gün beraber gindiğin otobüse de an gelir bir yabancıymış gibi binersin.Birlikte binmesen bile gözlerin onu arar. ne olur o da otobüste olsun diye istersin.Bir yerlede öylece duran bir umut ışığı için istersin bunu!.. Neredeyse ciğerini bildiğin insanla karşılaştığın zaman görmemezlikten gelmenin ne demek olduğunu da anlarsın.İçin içini yer ama bunu yaparsın.Her şeyi anlarsın ama neden bu durumda olduğunuzu anlamazsın...Anlayamazsın.

Yavaş Yavaş.

Yine her şeyin eskisi gibi olmasını istersin bazen.Yine eskisi gibi onunla gülmek,yine eskisi gibi onunla yürümek,yine eskisi gibi onunla bağıra çağıra kavga etmek istersin.Yine eskisi gibi küçük şeylerden ötürü saatlerce tartışmak istersin.Yine her şey yeniden başlasın istersin.Yeniden olsun her şey...Sanki her şeye yeniden bir anlam yüklemek ister gibi...Deli gibi kıskanılmak istersin mesela.Yine gelsin de deliler gibi kıskandırayım onu dersin.İstersin.İstersin ama işte olmaz.Çocukken bitmesin diye yavaş yavaş yenilen dordurmanın bitişine tanık olmak gibi...Güzel bir filmin hiç bitmemesini ister gibi...Her şey yaşanmış ve bitmiştir.Hiçbir şeyin onu getiremeyeceği bir uzaklıkta olduğun zamanlarda,nereye gidersen git aslında hep ona gidersin.

Cümleni cebine koy, iyi yolculuklar...

Tek başına olmak diye bir şey var. O kadar fazla bir tek başına olmaktan bahsetmiyorum tabi... Biraz tek başına olmak, yani ne ortağın var ne savaştığın birileri... Güçlüsün çünkü öyle görmek istiyorsun kendini. Mahalle maçında siz hepinizsiniz ben tekim diyorsun, duvarlarla paslaşıyorsun çünkü duvarlar kandıramaz seni... Dünyanın en iyisi değilsin ki olsan da farketmez ölümsüz değilsin. Nefese muhtaç, varlığına seyircisin. Aslında diye başlayan cümleler var ya.... Var işte  onlar ve aslında o cümlelerdir kendine söylediğin yalanları sana yedirenler... Dünyadaki en iyi sese sahip insan hiç şarkı söylemeden ölmüş olabilir ve yine yazdıklarını bir poşetin içine koyup gömen, onlarla beraber yok olan bizim hiç okuyamadığımız mükemmel bir yazar yaşamış olabilir. Her zaman söylediğim gibi eksiğiz, kimden ne kadar eksiğiz belli değil, neye ne kadar geç kaldık belli değil... Belli olan şeylerde var elbette. Ölmeden önce o-yalanı-yoruz... Ölmeden önce o-yalanı-arıyoruz. Hayat bildiğin kaset...

10.000 saat

İyi bir yazı için iyi düşünmek gerekir. Yazı kafada hazır değilse yolculuk çok başka yerlere gidebiliyor. Zaten yazmak sanırım iki şekilde oluyor. ilki planlayarak, tasarlayarak... İkincisi ise harfleri gelişine dizerek... Bu iki şekilde ya zabiliyorsan, yazmak senin için profesyonel bir uğraş olmuş demektir. İyi yazmak için edebiyat fakültesi mezunu olmanıza gerek yok. Zaten edebiyat mezunları iyi yazdığı için o okulu bitirmiyor bunlar tamamen beyni sınav moduna sokmayla ilgili şeyler... Eline kalemi almadan yazamasın, çok okumak insanın çok iyi yazmasını sağlamaz. Çoğu insan yazılanları okuduğunda ''işte tam bunu düşünmüştüm'' der çünkü düşünmek insanın hep içinde... İyi yazmak için çok yazmak gerekir. Profesyonellik Amerikalılara göre; 10.000 saat kuralından geçer. 10.000 saat yaptığınız bir işin profesyoneli olmuşsunuz demektir. Bu 10.000 saat kuralından dolayı aramızda çok az profesyonel var. Konumuz yazmak değil. Hayatınızda 10.000 saat yaptığınız her hangi bir şe...

Acı neden var?

Baktım olacak gibi değil, insan bu dünyaya neden geldi belli değil. Etrafıma baktığımda ben müslümanım diyenlerin Allah’ı kalbinde değil çok başka şeylerin içinde unuttuklarını gördüm. Bazılarının Allah’ı paraydı. Bazılarının cinsel dürtüleri. Bazılarınınki hep bir arayış… Karşıma otursa anlatamaz ne aradığını ama bir şeyle r aradığı belli. İnsan kurur mu? Neden kurur? Neyin eksikliğinden kurur? İnsan kendini öldüren bir varlık, bile bile ateşe atlayan, yaptığı şeylerin hata olduğunu bile bile devam eden… Müziğin sesini kıs dedim. Susma anlat, susarken ben anlamam seni. Yaklaş dedi. Yaklaştım. İçimde kaybettiklerim var çünkü her insan kaybettiklerinin bir kısmını içinde unutur. Acı bundan var zaten. Sen bu yüzden doğdun. Birilerinin acısı, birilerinin hayatı sorgulama ışığı. Herkes birilerinin eceli ve aslında azrail’e çok iş bırakmıyoruz. Ne duyduysan yalan için rahat olsun. Yalan dünyaya bırakılmış en büyük kazık ve dil işlevini yitirseydi yalan söylerken insanların gözleri kirlenird...

Su her ateşi söndüremez.

Hayat içinde binlerce yalan olan bir yarış. Benimsenen felsefe güçsüz olan kaybeder. Kısaca anlatılacak şeyler varken uzun uzun konuşan insanlar var. Uzun uzun anlatma benim için güçsüzlüktür ama bu genel bir yargıya dönüşemez. Bir şeyin öz eti varsa, bu o şeyin kısaca anlatılabileceği anlamına gelir. Ben yenilmeyi seviyorum, belki de kendimi öyle inandırdım. İnsan inandığında ve istediğinde istediği şeye sahip olabilir. Sırf bu yüzden bile güçsüzlük anlamını yitirebilir. Gücünüzün yetmeyeceği şeyler var elbette. Ateşi elinle söndüremezsin yanarsın mesela… Aşık gibi hissettiğimde kalbime bakıyorum, bildiğin bakmak bu işte… Orada bir şey yok, aklım cadı kazanı. İnsan bazen baştan aşağı yanar, yağmur yağsa faydası yok. Bu yüzden su her ateşi söndüremez işte.

Hayat içinde binlerce yalan olan bir yarış.

Önünde koca bir ömür olduğuna inanırsın...Çok kolay kaybedersin bu yüzden.Son model telefonlar bile 3 ay sonra eskiyor,böyle bir çağda yaşıyoruz. İnsanları da kaybetmekten korkmuyoruz. "Ne olacak ki giderse gitsin..." dersin. Hep daha iyisini bulabileceğine inandırılarak yetişmiş bir nesiliz biz ne de olsa. Gidenlerden sonra gelenler olur,hep buna inandık. O gelenler de gidenlerden daha iyi olur.Hep böyle öğrettiler bize. İşte en çok bu yüzden yalnız kalacaksın.Bir bakacaksın geçmişine kimse olmayacak.Gelenler o gidenlerden hiç bir zaman daha iyi olmayacak.Hep yarım kalmış duygular,çok kolay keybedilmiş insanlar kalacak geriye.Tek başına oturup,iliklerine kadar yalnız olduğunu hissettiğin an anlayacaksın bunu...Deli gibi özlediğinde anlayacaksın o gidenlerin değerini.Anlayacaksın! O yarım kalmış duyguların eksik gögesinde yaşayacaksın. http://www.youtube.com/watch?v=Sv3VkPrgwzY

Herkes bir şey öğretir.

Önümde daha ne kadar acı var bilmiyorum. Kapılar nereye kadar kapalı kalır, ne zaman davet ediliriz bilmiyorum. İnsan zamana bırakarak yaşar, zaman hep geçer ve çoğu şeyin ilacı değildir. Eğer ilaç unutmaksa, vazgeçmekse bu tamamen hafızayla ilgili bir problem. Kolay olmayan şeyler çok, üzülmek insana hayattan bir hediye... Yüzünde bir gülümseme bırak en sıcağından ve vedalaş çektiğin acıları bir kenara bırakarak. İlk vedalaşan sen değilsin, ilk unutan sen değilsin, kimler b itmedi ki bu yolda... Çok büyük acılar var ve hepsi anlık. Acı zaman geçtikçe azalan bir şey ama bunun zamanla bir ilgisi yok. Kalp inanıyor, hafıza kabul ediyor. Gitti diyorsun kendine ve inanıyorsun. İnanmak avunmanın yarısıdır. Başarmak elde tutmak kaybetmek sadece susmak. Unutmanın evreleri var. Bugün birileri sonsuza kadar unutulacak. Hani karşına biri çıkar o unutturdu sanırsın ama öyle değil işte. Karşına çıkan hiç kimse sana bir başkasını unutturamaz. Senin unutma günün gelmiştir. Bazı yazıların içinde acıl...

Mutluluk birleştirebildiğin çizgilerde saklı.

Hayatın en güzel tarafı da her şeyin olabilecek olmasıydı. Olasılıksız diye bir şey yoktu. Kime ne denk gelir bilemezdik ama birilerine bir şeyler denk geliyordu, kimine iyisi kimine kötüsü. Olmaz dediklerimiz oldu bazen. ''O kız sana bakma z'' dedikleri kız tam da ona baktı. Mutluluk bu mu tartışılır. Mutlu insanlar var mı diye sordu geçen gün biri. Mesela ben mutluyum hala yürüyebildiğim için hala koşabildiğim için hala görebildiğim için hala sevebildiğim için, hala gülüp hala ağlayabildiğim için... Göz yaşı güzel şey ağlayamayan insanı anlamam ben. Biliyor musunuz ağlayamayan insanlar var. Göz yaşı kurumuş üzüntüden canı çıksa ağlayamıyor. İşte ağlamak bile bir nimet. Ağlamak bile bir başka güzel. Başımızda binlerce bela olabilir. Sorunlar çözülmek için vardır hiçbir zaman aksini düşünmedim. İlla bir olur yolu vardır. İmkansız yoktur ama imkansıza çok yakın şeyler elbette vardır. İnsan inancını kaybetmemeli kalanı ayrıntı... Ve ayrıntılara takılma önce bütünü gör çün...

Öpüyorum elmacık kemiklerinden. Düşümden düşme.

Ne zaman kaybedersin elindekini, o zaman sevmeye başlarsın. İnsan hayatta iki şeyi sever zaten; kaybettiklerini ve kazanmak istediklerini. Elinin altında olan hiçbir şey çekici değildir. Etrafında onlarca yakışıklı adam ya da çok güzel kızl ar olabilir. Aslında bu bir yalnızlık davetiyesidir çünkü insanın bu hayatta yapmakta en çok zorlandığı şey birini seçmektir. Sunulanı kabul etmek kolay, misafir umduğunu değil bulduğunu yer misali… Sunulan birkaç şey varsa o zaman işler karışır. Seçemezsin oysa bir filmde seçimini yap ve arkana bakma demişti bilge kişi. Acaba o bile karakter yaptığı seçimlerden sonra hiç arkasına bakmadı mı? Bence bakmıştır çünkü o da insan ve irademiz ne kadar güçlü olursa olsa yetersiz kalır. Acaba diğerini mi seçseydim? Sorunsalı en rahatsız eden şeydir. Seçtiğin şeyi çözersin, hatalarını, eksiklerini bilirsin ama seçmediğini bilemezsin sırf bu yüzden çekici gelir zaten. İnsan merak üzerine kurulmuştur. Merak etmediğin bir şeyi arzulamazsın. Ulaşamadığın bir şey...

Sırası mıydı şimdi oluk oluk söz dökmenin.

Sanırım yüreğin  Yüreğimin ateşine damla vermeyecek.  Yangın büyümekte  Ve tehlikede içimde büyüttüğüm umutların soyu..  ...  İsteseydin  Aklına bile getiremeyeceğin büyüklükte bir Aşk vardı bende  Ömrünün geri kalanında aramak zorunda kalmayacağın kadar Büyük.. Galiba, Bu senin için bir yük... Seni sen olduğun için seven biri var En temizinden bir yüreği avuçlarına bırakmaya hazır Hayat işte, İki güzel yürekten Bir aşk çıkmıyor.. Hiç değilse şöyle düşün Beni kimse sevmedi diyemeyeceksin. Hiç değilse şöyle düşünürüm, Yüreği çok güzeldi Ama Aşk güzellikten nefret ederdi Bu yüzden karşılık vermedi..

Bu gece ikimizden biri fazlalık odada ..

Senden sonra,  hayatımdaki hiçbir şey gerçekçi değildi.  Çünkü bir gerçek,  diğer bütün gerçekleri yerle bir etmişti.  Senden başka kimsem yoktu! ..  Bu yalnızlığın neresinden bakarsan bak,  Adının karıştığı yokluğun üzerini örtemeyecek kadar kanatılmış bir delil gibi duruyordu, kararttığın geceler ömrümün içerisinde.. Çok hata yapmıştım. Değer vererek, düşünerek, severek.. Yaptığım hataların bedelini de ödedim. Hiçe sayılarak, unutularak, yalnız bırakılarak.. Kendim gibi birini buldum yanılgısıyla, ömrümü beklettim. Pis bir odada, Tek başına ölümü beklemek gibi yaşadım acını. Üzerine düşen görevi yapan yokluğunun tekmeleri sonucu, ikiz hayallerimi düşürdüm. İkimizle ilgili hayallerimi... Varlığının kokusunu içime çekmek varken, Bu anlamsız ve içi boş sensizliği sineye çekmek zorunda kalmak , Aşk içinde yokluk çekmek değil de ne? ...

Helal ettim gitti içimdeki yerini...

Kırıyorum kendimi bazı geceler , bu gece de onlardan sadece biri ..  İçimdekileri anlatacak kimse yok,  içimdekinin bunu anlayacak hâli hiç yok .. Gözlerin odamın içerisinde koşuşturuyor, çarparak aklıma ve dökerek kalbimi hayal kırıklığımın avucuna .. Kulağımda çınlayan sesini susturmak için konuştum kendimle. Ama ben bile dinletemedim kendi dediğimi , kendime .. `` İlle de adın !`` dedi kalbim , ` ` Bir başkasını deneyebiliriz !` ` dedi dudağım , ` ` Yeter ! ` ` dedi aklım .. Yetmedi mi bunca şey? dedi bana göz kırparak, Sancılarım .. Kınıyorum kendimi bazı geceler. Bu gece o kınamaların en sadesi.. ` ` Sadece Sen ` ` dediğin günlerin , - Nasılsın ? dememek için çuvala girdiği dönem bu ! Yokluğunun bile haberi yok odamdaki varlığından ve duvara kurduğum darağacında resmini gözlerimin içine sallandırdığımdan .. Bazı geceler demeyelim , çoğu gece hadi bırakalım mütevaziliği , her gece andım seni.. Bu arada , bir an bile düşündüysen beni , helal ettim gitti içimdeki yerin...

Gideni bir daha anmamak üzere yatılan ölüm uykusu

Biteni bir daha başlatmamak için  kendini sonlandıran  ve kendi içinde bunu sürekli sorgulayan şapşal bir şizofrenik travma içinde nefes almaya çabalıyorum .. Gideni bir daha anmamak üzere yatılan ölüm uykusunda Görülen acımasız bir kabus ; Bir daha aklına getirmemek üzere Yaşadıklarımızı kapı önüne koyuşun .. Tek perdelik bir Ayrılık oyununda , Sen; Başlayanı bitirmek için ‘ Başlarım ikimize!’ şokunu ortaya atan ve kendi içinde bunu sürekli zorlayan gaddar bir hayal kırıklığını canlandırıyorsun .. Ben; İki kişilik eski bir sinema bileti avucunda, Kağıdın tarih yazılı bölümünü Gözyaşlarıyla tahrip eden , Bir şeylerin en sonunda olmasına rağmen gemisini terk edemeyen Beceriksiz bir kaptanı oynuyorum ..

Merhaba diğer yarım

Merhaba diğer yarım ; Sesin sesime değdiğinde ,  gecenin Aşka ayrılan penceresinden gizlice, adın karıştı adıma . Ressam oldum ben, sana anlatmadım tabi. Süpriz olsun istedim. Gelirsen bir gün, gör şaheserlerimi , şaşır istedim. Cam buğusu ressamı oldum ben , duydun mu hiç ? Adını değişik şekillerde yazıyorum buğulu camlara.  Dikey, yatay, italik. Bazen bir kalp içinde, bazen adımın yanında, hatta ve hatta göz bebeklerine baş harflerimizi yazıyorum. Bütün bunlardan haberin yok , biliyorum. Söylemiyorum sana bilerek. Hisset istiyorum. Başaramadığın şu hissetmek var ya , ondan. Bu şehirde senden sonra çok değiştim ben. Hiçbir şeyde sen yoktun önceleri, fakat her şeye seni inşa ettim. Tırnaklarımla,parmaklarımla,ka lemimle. Var ettim seni yeni baştan anlıyor musun ? Gözlerini çiziyorum, yazdığım şiiri bakarak okuyorum ta içine. Çekmiyor gözlerin gözlerimden kendini. Sus ! demiyor şiirin orta yerinde. Bitinceye dek ayırmıyorsun gözlerini gözlerimden. Tuhaf değil mi ? Sen...

Ya sonra.

'' Bitti ! ''  derken koruduğun soğukkanlılığına hayretle bakan  göz bebeklerimdeki ıslaklığı sana farkettirmemeye çalışmak , ağzından çıkan ayrılık cümlelerini nasıl bu kadar rahat ,  bu kadar ustaca kurduğunu anlayamamak ,  buz gibi karşımda duran mimiksiz bedenine inanmayıp ,  '' Kal '' dememek için gururumla verdiğim savaş  ve her zamanki gibi yenilişim ,  yüksek sesle '' Sensiz yapamam ' ' deyişim ve senin umursamadan çekip gidişin . Nasıl bir anlamsızlıktı , '' Artık yokum '' dediğin gün yaşadıklarım ... Ya sonra ; Sonrası uzun ve soluksuz bir işkenceydi . Sevimsiz şarkıların beynime empoze ettiği hatıralara başkaldırıp unutmak isterken seni , yavaş yavaş kendimi unutmak , içmek sonra bayılıncaya kadar köşe başlarında , haykırmak , kelimeler birbirine yapışıncaya dek seni haykırmak . Hatırlamak en son halini , ağzından çıkan sevgi sözcüklerini duyumsamayı özlemek , Sen hayatımdayken güzelliği dönüşen onca çirkinliğin...

Özlem.

Zaman geçiyor,sadece özlediğinle kalıyorsun. Hiç bir şey kalmıyor geriye,her duygu özlem karşısında anlamsızlaşıyor. Tüm o öfkeler,tavırlar,kızgınlıklar,üzüntüler "özlem" karşısında yelkenleri suya indiriyor. Çünkü anlıyorsun ki ona kızmıyorsan eğer kızmanın da bir anlamı yok. Ona öfkelenmiyorsan öfkelenmenin de bir anlamı yok. Hiçbir şeyin anlamı yok. O kavgalar varya o kavgalar... Değerini bilin. Zaman gelecek o kavgalarınızı bile özleyeceksiniz. Özlüyor işte insan...İstediğin an göremeyip,şöyle elini uzattığında sarılamayınca daha çok özlüyor... http://www.youtube.com/watch?v=tvMLY1Lg5lM

Keşke.

Keşke hiç gelmeseydin. Keşke hiç tutmasaydın elimi.Keşke hiç sarılmasaydık,Keşke hiç bana gülmeseydin.Keşke kokun sinmemiş olsaydı üzerime.Keşke hiç,bir sabah uyandığımda bana"günaydın"demeseydin. Belki o zaman gidişin bu kadar acı vermezdi." Aman çıktı gitti hayatımdan" derdim sadece. Diyemedim işte,hiç kimsenin senin gibi kokmayacak olması,hiç kimsenin bana senin gibi gülmeyecek olması,Hiç kimsenin bana senin gibi sarılamayacak olması,hiç kimsenin senin gibi"Günaydın" diyemeyecek olması gibi gerçekler var artık hayatımda. Sen bir defa gittin ben her gün uğurluyorum seni. Keşke hiç gitmeseydin. http://www.youtube.com/watch?v=fx_TG9wGsHY

Sonra dedim ki;

Sonra dedim ki; ''Sen benim değilsin'' ki zaten bu dünyaya bir şeye sahip olmak için gelmedik biz. Her şey kiralık gibi, sevgililer dahil. Bizim yaptığımız tek şey malın vergisini ödemek, sevgilinin kaprisine katlanmak. Kimse ikimize karşı değil, biz bizi bulamıyoruz hepsi bu. Oysa sana akşamları evde beni beklemek çok yakışırdı. Bana seni özlemek. Sonrası bildiğin hayat: ''Bu saate kadar neredeydin?'' sorusu falan... Üşür insan bazen... Siz buna kış mı diyorsunuz? Ben buna kış demem. Seneyi üç mevsim yaşıyorum, sen gitmeden üşümem.

Bilmelisin.

İçinde anlamsız bir öfke belirir.Gizli bir intikam alırsın içten içe...Fotoğrafları yırtarsın,yakarsın.Unutmak için yaparsın bunu...Yaptıkça rahatlarsın,rahatladıkça uğraşırsın.Unutmak istersin her şeyi bir çırpıda.Onsuzluğa alışmaya çalışırsın.Yaparsın işte bir şeyler.Seni teselli eden dostların olur."Geçer zamanla"derler.Yalan söylerler sana.İnanırsın bu yalanlara.İnanmak istersin.Her şeyin böyle daha güzel olacağına inandırırlar seni;ama olmaz işte.Olmadığı gibi her şey daha berbat olur. Bilirsin ki her şey onunla güzeldir.Bilirsin ki içindeki öfkeden çok daha güzeldir.Bir süre sonra her telefon çaldığında onun aramasını ümit ederek açarsın.İstersin ki yine arasın, kıskansın seni.Deli gibi kıskansın.Ufak şeylerden dolayı yine bağıra çağıra tartışmayı,kavgalar edip sonra özür dilemeyi istersin. En çok da seni ondan uzaklaştıran,eleştirdiğin şeyleri özlemeye başlarsın.Hayret edersin.Bir de en çok yağmurlu havalarda özlersin.Yalnızlığın o en soğuk olduğu anlarda...

Bunun için olmayacak

"Olur,başkasıyla olur" diyecekler sana.Olmayacak başkasıyla...Herkes inansa bile  sen inanamayacaksın buna. İnanıyor gibi yapacaksın,inanmak isteyeceksin ama nafile.Hiç bir zaman onun yanında güldüğün gibi içten gülemeyeceksin mesela. Hiç bir gülüş seni inandıramayacak,Hiç bir gülüşün de başkasını inandıramayacak.Bunun için olmayacak.Kimse sana onun gibi sarılamayacak.Bunun için olmayacak.Kimse gözlerinin içine onun gibi bakamayacak.Bunun için olmayacak.Kimse onun gibi kendini iyi hissettiremeyecek sana.Bunun için olmayacak. Olmayacak işte!Olmayacağını bile bile yaşayacaksın.Hep daha çok özleyeceksin...

Kaybettiğimiz savaşlar...

Çok bir şey istemedik hayattan, ezberlediğimiz Sezen Aksu şarkıları vardı. Kaybettiğimiz savaşlar... İnsan şarkılarla büyüyordu. ''Ve sen beni ne sanmıştın ki?'' Hayat binlerce cümleden oluşan bir saçmalık. Binlerce kez söyledim anlamadın.  Senin benim neyimle ilgilendiğin umrumda değildi ve eğer her aşk ayrılığı tadacaksa bizim farkımız neydi? Seyirli değil ömürlük olsun demişti. Olabilir miydi? Evet olurdu. Bazen insan iki kişilik düşünüyor. Bu onu çok sevmekten mi yoksa onu kaybetme korkusundan mı bilmiyorum. Mesela iki kişilik sevmek kötü şey onu biliyorum. Bazen doğarken bilirsin, bazen öğretirler. Kırmızı biber tadında öğrendiğin şeyler olur. Ben, ben olmaktan vazgeçmişken, sen bir ben arıyorsan, ben sana hangi beni arayıp bulup verebilirim ki? Anlamazsın çünkü anlamak istemekle başlar ve sen istemezsin. Beni istersin, benim olmadığımı kabullenmezsin. Gel dedi şarkının birinde, ardı sıra vedalar vardı. İnsanın sadece atkısını takmadığında boynu üşümez. Dudaklarınd...

Zaman.

Hayatta her şey zamanı geldiği için olur. Güneş zamanı geldiği için doğar,zamanı geldiği için de batar. Mevsimler zamanı geldiği için gelir,çiçekler zamanı geldiği için açar.Her şey zamanı geldiği için olur.Bir elma zamanı geldiği için pat diye düşer. Newton kafasına o elma tam zamanında düştüğü için bulmuştur yer çekimi kuvvetini...Zamanı gelmeden hiç bir şey olmaz hayatta. Bazen zamansız şeyler de olur aslında.Bakarsın bir elmanın düşmesi gibi pat diye bir insan çıkar karşına.Ne yapacağını şaşırısın.Elin ayağın dolaşır.Ciltlerce kitap yazsan,saatlerce konuşsan gene de anlatamayacağı şeyi bir bakış bir gülüş ile anlatmaya çalışırsın. Zamansız geldi çünkü...Çaresizce bakarsın gözlerinin tam ortasına.İstersin ki o bir bakış beynine balyoz gibi insin...İstersin ki o bir gülüş panzer gibi geçsin üzerinden. İner inmesine,geçer geçmesine ama işte zamanı gelmediği için... Sonra zamanında kalkması gereken trenler gibi kalkar gider hayatından o zamansız insan.Sana da geriye el sallamak kal...

Başkalaştırmak.

Başka kokulara mı karışacak kokumuz, başka bakışlaramı aldanacağız,başka şarkılar mı dinleyeceğiz,başka insanlarla mı dans edeceğiz, başka elleri mi tutacağız,başka sesler mi duyacağız,başka gülüşlerle mi avunacağız,başka omuzlaramı yaslanacağız, başka sabahlara mı uyanacağız? Başkalarını mı özleyeceğiz? Olmayacak böyle bir şey. Başka kokularda kokumuzu duyacağız,Başka bakışlarda birbirimizi göreceğiz,Başka şarkılarda şarkılarıımızı dinleyeceğiz,başka insanlarla aynı ritimde dans edeceğiz,başka ellerde ellerimizi tutacağız,başka seslerde seslerimizi duyacağız,başka gülüşlerde gülüşlerimize avunacağız,başka omuzlarda birbirimize yaslanacağız,başka sabahlarda aynı sabaha uyanacağız. Başkalarını özlüyor gibi yapıp birbirimizi özleyeceğiz. Başka başka insanlarda birbirimizi bulacağız.Bizden başka kimse bilmeyecek.

Her yazıdan kendine ayırdığın bir cümle olmalı.

Seni kaybetmekten korkan biri seni sevmiyor olabilir ama sana zarar gelmesinden korkan biri seni seviyordur. Kaybetmenin içine ego karışabilir ama sana gelecek zarardan korkuyorsa bu çok başka bir şey. Bu çok başka bir sevmek. Sonsuza kadar  sevmek gibi bir şey. ''Artık benim umrumda değilsin'' diyemeyecek kadar sevmek. Tutarsızlıklarına rağmen yeniden sevmek, sabahın beşinde uyanıp, işi gücü yokmuş gibi bir daha sevmek... Uykudan çalıp tekrar seni sevmek... Anlamazsın sen.

Hoşça kalın...

Sonuna gelirsin bazı şeylerin, üzerine basa basa, yaşaya yaşaya bitecektir bilirsin. Bu bir ilişki olmayabilir. Bir kadeh sessizlik içersin, yalnızlık istop oyununda bağırılan kavuniçi rengi kadar bulunmaz uzaklıkta... Oysa yalnızsın, gördüğün kalabalık dışında... Dünyanın en zor şeyi bir tahtı bırakmaktır bence. Yalnızlık bir taht kimilerine, yarım kalmayı sevenlere... Herkesi sağına beni soluna bırak, olurundan vazgeçtim...

Sen bekle, hayat beklemez.

''Acılarının gözlerinden öpüyorum.'' dedi. Oysa insanın kendi gözlerini öpmesi mümkün değildi.  Biz paylaşamıyorduk hiçbir şeyi, geçemiyorduk kendimizden... Bir hiç olmak isterken inadına varlığımızı kabul ediyorduk. Hiçleşmek mümkün olmuy ordu. Latince'de ''hiç'' anlamına gelen nihil sözcüğünden türetilmişti Nihilizm ve her şeyin anlamdan ve değerden yoksun olduğunu savunuyordu. Her şey anlamsız olamazdı bu hayatta değer verebileceğimiz şeyler olmalıydı ama neye değer vermeliydik? Çok seveceğimiz ama her zaman hayatımızdan gitme ihtimali olan birine mi? İlime ve bilime mi? Aileyi mi? Yoksa paraya pula mı? En değer verdiğin şey neydi? Kendine sorduğunda tek bir cevap verebilir misin mesela? En çok alıştığın şey ne? Elinde olanlar ne işe yarıyor? Hayat sadece ölene kadar mücadele edip edemeyeceğimizi sorgulayan bir yer mi? Binlerce soru cevap anahtarı olmayan... Bazılarına göre en büyük acı çiğköfte. Bazılarıysa televizyon izleyerek dünyayı kurtarabil...

Belki ben her şeyi yanlış biliyorum, hayat böyle yaşanmamalı...

Sen beni alıyorsun ya hani kendine. Saklıyorsun cümlelerine öpüyorsun sokak aralarında özlüyorsun. Hayat çok fazla seçenek sunmuyor ve ardı ardına sevemiyorsun. Sevdikten sonra dinlenmek gerekiyor, toparlanmak lazım. Öyle soluksuz sevecek k adar yetenekli değiliz. Sevişmek elini tutmaktı benim için, herkesten farklı... Bizi biz yapan uzun yolculuklar ve kulağımı öpen sesindi. Çocuk yanını sevdim ben senin, çocuktun zaten öğrenemedin sevmeyi... Çocukluk oyunlarına benzemiyordu aşk ve bir çocuğu kandırdığın gibi kandıramazdın beni, çocuklar neden kolay inanırdı? Aptallıktan mı? Saflıktan mı? Yoksa ilk kez karşılaştıkları için mi? Hangimiz ilk ''Seni seviyorum'' lafına inanmadık ki? İnsan bir kere kandırılınca bir daha inanmıyordu. Biz gibi... Sahte şeyler kalır ardımız sıra, dünya üzerine düşünürsek ne kadar gerçek olabiliriz ki? Eninde sonunda kaybetmiyoruz sanki... Güldürme beni aşkım, kimse sonsuza kadar bizim olamaz. Müzik azalır vokal'in sesi artar. O anı çok sev...

Başka Başka.

Tamamlayamazsın, illa eksik kalan bir şeyler olur. Bütün eksikler aslında bir bütünün ona buna dağılan parçalarıdır. Sende olan başkasında yok, başkasında olan sende... Mutsuzsun ve uzun zaman öyle kalacaksın arada iyi hissedeceksin. Hayat ına adını aşk sandığın insanlar girecek, gitmelerini kabul edemeyeceksin. Odanın tavanıyla konuştuğun, kendinden bir şeyleri kaybettiğini somut olarak gördüğün anlar olacak. Ne kadar az insan o kadar çok telefon şarjı... Telefonda sabahladığın geceleri özleyeceksin. Yanında değilken yanındaymış gibi hissetmeyi özleyeceksin. Bazı geceler çok fazla ''Üstünde ne var?'' Tavan falan işte, geçinip gidiyoruz. Kestirip atmayı öğrenmek lazım, unutmak üzerine konuşmak gerekirse; Unutmak, unutmayı isteyerek gerçekleştirilecek bir şey değil. İnsan neyi unutacağını bilmemeli... Şartlanmak unutmanın en zor yoludur. Her yazıdan kendine ayırdığın bir cümle olmalı yoksa boşuna... Bu benim cümlem diyemediğin hiçbir yazı sana dahil olamaz ki...

Sen onlardan olma çocuk.

Sen önce bir kendinle tanış, sonra taraf olmayı dene... Taraf olayım derken araf olma çocuk. Hatta bütün tarafları bir yana bırak, hiçbir ideolojinin için hapsetme kendini çünkü bir daha bulamazsın eski bakışlarını. Zaten hiçbir insan senin karşında değil, herkes kendi tarafından bakıyor hepsi bu. Sen onlardan olma çocuk. /////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////////// Belki senin henüz öğrenmediğin şeyleri birileri çoktan öğrenmiştir. O yüzden yeni kitaplar okumak, yeni filmler izlemek, yeni insanlar tanımak iyidir. Senden bir şey götürmez aksine çok şey katar. Büyürsün ve büyüdükçe küçülmen gerektiğini  öğrenirsin mesela... Soğuyan kahveyi içmeyi öğrenirsin ama bu çöpe gideceğine ben içeyim gibi bir şey değil. Soğuk kahveyi sevmeli insan çünkü kahven soğuduysa bir nedeni vardır ve en büyük nedeni sensindir.