Kayıtlar

Mayıs, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Siktimin önyargıları.

Ve insanlar senin hakkında her şeyi düşünebilir, bu işin özüde şudur; ''Aslında seni çözemezler'' sadece düşünceleri vardır. Bazılarına göre yavşağın tekisindir, bazılarına göre adamın dibisindir. Bazı kızlar için mükemmel bir adam profili çizerken, bazı kızlar için karı meraklısı bir tip olmaktan öteye gidemezsin. Hayat işte ne ile karşılaşacağını ve hakkında kurulacak cümleleri kestiremezsin. Su  herkes için su ve en önemli içecek ama seçenekler çoğaldığında su çok tercih edilen bir içecek olmaktan çıkar. İnsanlarda böyle, ben de böyleyim, hem suyu olmalı insan birinin hem çayı hem kahvesi. Karşındaki insan seni ne olarak görüyor en önemlisi o tabi. Ha bir de bazı kızlar var, sen istersen musluk suyu ol, senden çay da yapar kahve de... O kız senin her şeyin olabilir işte... Seni içer içer doymaz, çözemez çözmek ister, tekrar içer...

Uzak denilen yere gitmeli insan.

Uzak denilen yere gitmeli insan. Yakınlarda kalmamış huzur. Şehir hayatı çok yorucu ve her saniyesi ömrümüzü kısaltıyor. Dünyanın en güzel aşkını yaşasan yine yetmez. Bilmediğin bir yere gitmelisin, seni kimsenin tanımadığı bir yer. Adın yabancı olmalı herkese... Elbette bu çok güzel bir hayat olamaz ama herkes şehrinden, evinden, işinden, gerçeğinden kaçmak ister bazen.

Hep benim olurmusun.

Acı aktarılmaz, yaşanır. Kimse seni tam olarak anlayamaz ki... Zaten insan kendini bile anlamaz. Anlaşılır olmak iki kişilik bir şey ve ikinci kişi hep işleri zorlaştırır. İnsanların birbirini tam olarak anladığı bir dünyada karmaşa olmaz ve karmaşa olmayan bir yerin sessizliği, insanı karmaşadan daha çok yıpratır. O yüzden benimle koş. Nereye koştuğumuzun önemi yok.

Herkes sevemez böyle, bu şans bizim...

Görmediğimizi farz et... Birbirimizi hiç görmediğimizi, Renkleri bilmiyoruz, insanlar düştüğünde gülemiyoruz. Sakarlıklarımıza acınarak bakılıyor. Görmüyoruz dedim ya, görmeden seviyoruz. O güzel dudaklara, güzel bakışlara ihtiyacımız yok. Biz sadece seviyoruz. Bazen insanlar gördüğü için sevmekten vazgeçiyor. Biz hiç vazgeçemeyiz işte, görmüyoruz. Seni hiç görmedim, sen de beni... Yinede seviyorum bir kör gibi. Herkes sevemez böyle, bu şans bizim... Hatalarını görmezden geliyorum, Gitmene tahammülüm yok, Ben sende kör oldum.

''Hayat işte aldırış etme ve yaşamana bak''

Kendine ait cümlelerin olmalı, bazıları hazır puding kıvamında, bazıları yokuş çıkarken alnında oluşan ter damlası kadar ıslak ve sıcak belki biraz tuzlu. Herkes içinde bir şeyler yaşatır, ölmek bile öldürmez o yaşatılanı. Bir fotoğrafın yabancı misafiri olarak kalırsın, hiç bilmediğinde ellerde gezerken... Belkide ''kim bu ya'' cümlelerinde anılırsın. ''Hayat işte aldırış etme ve yaşamana bak'' d emiyorum çünkü insan bakmasa da yaşar. Hani seviyorsun ya bazen, o uyduruk sevmelerden bahsetmiyorum, içinde sevişmek yok bunun, ''bu gece bende kalsana'' temalı cümleler yok. ''üşüyorum ısıt beni'' diyen bir kız yok. Sarılmak var biraz, detone söylenmiş bir fransız şarkısı, soğumuş bir kahve... Öyle ne yaptığını bilmeden sevmek, yanında sırf o var diye mutlu olmak sonra çok sevdiğin bir şarkının sonuna yaklaşması ve senin o şarkıyı başa alman, baştan sevmen. Bazıları başka sever ve sen hep onun cümlelerinde yaşarsın, yaşlanırsın...

Biraz gülümse hayata,hep somurtmak olmaz. :)

Bir cümle seçersin devamı gelir. Mesele ilk adımı atmak ve bu hep cesaret ister. Çoğumuz susarız, susmak vazgeçmektir ve vazgeçmek aslında her şeyi başlamadan bitirmek. Hayatın boyunca sarılacağın birine hiç sarılmadan ölmek demek. Hep aklında kalan soru işaretleri ve tercihlerinin değişmesi demek... Başka insanları sevmek... Yok birbirimizden bir farkımız, sıradanız ve en iyi yapabileceğimiz şey birine doymak

Boşver biz hiç aşağıya inmeyelim.

Dünyada sadece biz varmış gibi yaşayalım biraz... Sonra tekrar aşağı iner ayrılırız. Zaten üçüncü kişiler olmasa hangi ilişki biter ki? Bazen daha iyisini, bazen daha zekisini, daha güzelini bulursun. Vazgeçersin elinde olandan ve kolaydır onu harcamak. Yenisinin de daha iyisi bulunur elbet, eldekinin kıymetini bilmek lazım. Boşver biz hiç aşağıya inmeyelim. Sen bana sus, ben sana susayım... ''Seni seviyorum'' demeden de sevebilirim seni...

Telefonunu titreten kadın kalbini mi titretemedi yani...

Hiç bir şeyin bütününden tat alamayız, parça parça yaşamak lazım, birbirine karıştırmadan... Çok değil bazen bir kaç cümle yeter insana; ''Seni seviyorum'' gibi, ''Özledim'' gibi... Ve hayat birine ait olmaktan çok sahip olduğunuzda ciddiye alınır. Sahip olmamak sorumluluk ister ama ait olmak insanın kendinden kaçışıdır. Sahip olduğunda daha çok korkar insan, kaybedecek bir şeyleri vardır artık ve  eksildiğinde parçalardan biri gider. Her şeyin yeri ayrı, senin ayrı... Anlayabildiğin kadar seversin karşındakini ve güvendiğin kadar kazanırsın onu. Sonra cümlelerini okursun. ''Aaa yine beni yazmış.'' dersin. Telefonun çalar arayan odur. daha ne istersin ki? Telefonunu titreten kadın kalbini mi titretemedi yani...

Hayat senin için tasarlanmış bir yer değil .

Hayat senin için tasarlanmış bir yer değil ve istediğin kadar uzun yaşa asla aradığını bulamazsın. Tatmin olmak zaten en zoru. umursamaz olacaksın biraz, uyumak işemek ve sevişmek dışında da huzur veren şeyler var. Uyumak güzeldir, sevişmekte öyle...Her sevişme içinde popo ve memeyi barındırmak zorunda değildir. İnsan bunlar olmadan da sevişebilir ancak beyin ''sevişmek'' kelimesini belli nesneler in arasına sıkıştırır ki; bu nesneleri çok iyi biliyoruz. En başında söylediğim gibi; hayat senin için tasarlanmış bir yer değil, senin kendi zevklerine göre tasarlayabileceğin bir yer. Yalnızlık bazen mutlu eder ama süreklilik halini alan bir yalnızlık bıkkınlık verir çünkü insana kendi elleri sonsuza kadar yetmez. Ve bir cümlenin ne anlattığından çok, senin o cümleyi nerenden anladığın önemlidir. Başka düşünmeli, başka bakmalı, başka yaşamalı... Sevişmek aklına gelen ve aklıma gelenin dışında bir şeydir belkide... Belkide ben her şeyi yanlış biliyorum. Sevişmek, işemek gibi ...

''Use it'' [Brain] diyorlar ya; haksız değiller...

Senden sonra desem, aklı gider başka yere... Bütün cümlelerim kelepçeli aslında ve ben hiç özgür değilim. Bazen yazarken düşünüyorum ve düşünmek istemem ben çünkü düşünmek yavaşlatır insanı... Lafın ağızdan çıkma hızı ile lafın kağıda dökülme hızı tabii ki aynı olamaz. Belkide bunun avantajını kullanıyorum. Böyle bunalıyorum bazen ve kimseye anlatamadıklarım elbette var. İnsanız işte ötesi yok. Ka rşınızdaki de insan ve sizin kadar farklı bakış açılarına sahip değilse, dört duvarı olmayan bir mahkum oluyorsunuz. Anlasın istiyorsunuz anlamıyor, belki kapasitesi o kadar, belki şartlandırmış kendini... Evet durup düşünmeli insan ve durmadan da düşünebilmeli. ''Use it'' [Brain] diyorlar ya; haksız değiller... 

Sırası gelen gider.

Sırası gelen gider ve çok alışmak, çok sevmek hiç bir zaman bir süreklilik sağlamaz. Bizler yetinmeyi bilmeyen insanlarız, aşkın yakışmadığı aptallarız. İnsan sürekli sevemez gibi şeylere inanıyoruz, aşk desen farkı yok. Karışamıyoruz birbirimize ve asla tek bedende iki kişi olamıyoruz. Ayrılık adlı hikayelerimiz var, tek taraflı biten ama adına ''ayrıldık biz'' denen. Kandırmak kendimize oynadığımız masum bir oyun ve hep çocuğuz aslında, büyümek sadece yaşlanmak, bir ruh ne kadar büyüyebilir ki... Hep aynı, hep aynı ve hep aynı yollarda geziyoruz. Unutmak bizim işimiz, sevmek haddimiz değil ama ihtiyacımız, yemek yemek gibi bir şey işte... Neyse gittim ben, üzerime su içme elma ye... Hani zor dönerim bir daha derler ya, zor dönerim be çocuk, ayıpsın be çocuk, kaybettin beni çocuk.

Merhaba hayat ölene kadar beraberiz.(2)

Hayatla iki şekilde başa çıkabiliriz. Birincisi dalga geçerek, (ki ben bunu çok yaparım.) İkincisi ölerek. (Bunu da zamanı gelince yaşarız.)  Mutluluk belkide salondaki üçlü koltukta oturup binlerce yazı yazmaktır. Kimilerinin mutluluğu geceleri sevgilisiyle mesajlaşırken uyuyakalmaktır. Kimilerinin ki çok sevdiği birine sımsıkı sarılmak... Hayat bize iyi davranmayacak biz de ona! Daha fazlasını istemeyeceğiz ve ezan sesi duyduğumuzda aramızdan müziğin sesini kapatanlar olacak. Elbette kapatmayanları suçlayamayız. Dediğim gibi, yazmak insanın bir yerden hiç bilmediği bir yere gitmesidir. Merhaba hayat ölene kadar beraberiz...

Ben sana gel demiyorum ama sen hobi olarak yine gel...

Ben hep buradayım. Olur ya özlersin, hadi özlemedin diyelim... Bir gece uykun kaçar falan, o da mı olmadı. Ayağın taşa takılır belki... Ben aklına gelirsem, sen de bana gel... Yalnız uyumak yakışmaz sana.

6 mayıs 1972.

Hadi bakalım... Kızarmış ekmek kokuları eşliğinde uyandığın bir sabah ya da tam gecenin ortasında terler içinde kaldığın bir rüya. Y alnızca sen, buharlaşmış düşlerin, sevdiklerin, uğruna feda ettiklerin... Suçlusu varsa bir şeylerin, insan kendinde aramalı birazını. Uzun uzadıya düşünmeli bazen.  Dinlemediği bir insanı, anladığını sandığı için her gün ölmeli. Kimileri güler yanaklarında gamze, kimileri özlem kokar. Bazıları zorlanır hoşçakal demeye ama mecburdur. Hepsi boş işler belkide... Kimileri asılır gecenin bir yarısı... Ölüm bedeni öldürür, düşünceler ölmez ki... Ve evet en az üç çocuk yapın. Deniz, Yusuf ve Hüseyin için... 6 mayıs 1972.

Ve bir adam sevdiğinde de gidebilir.

Bir adamın en boş anı en çok sevdiği andır belkide... Öylesine severken bir bakar sevmiş. İnsan her zaman sevdiğini anlamaz ve kaybetmek sevginin en güçlü göstergesidir. Yerine koymak istemezsin kimseyi, öylece kalsın istersin. O gün öldüm farz edebilirsin mesela... Kimsenin onun gibi ''Seni seviyorum'' diyemeyeceğini bilirsin. Ve aşkın kusursuzu olmaz illa hata yaparsın, illa tartışırsın. Bir kızın triplerine katlanabildiğin kadar seversin aslında ama bunu kendine söylemezsin, olmaz öyle düşünürsen, vazgeçersin. Bir adam sevdiğinde korkar, kaybetmekten değil, ona zarar geleceğinden korkar. Gerçekten sevmek budur işte. İstediği yerde olsun, sadece iyi olsun. Uzaktan sevmek yetmez diye düşünebilirsin, çoğu zaman yeter. Onun iyi olmasından daha iyi haber yoktur senin için. Ve bir adam sevdiğinde de gidebilir. Sırf sevdiği için, sırf gitmesi gerektiği için, sırf öylesi daha doğru olduğu için... Gitmenin doğrusu olur ve giderken de sevebilir insan. O unutur mesela, başka el...

Siktir et.

Değer verdiğiniz her şeyi hayatınızdan siktir ettiğinizde hafifliyorsunuz. Değişik bir mutluluk çöküyor üstünüze; ''ehehheh, ihihihihi, ahahhha'' kafasında oluyorsunuz. Ve bazen öyle nedensiz mutluluklar yaşıyor ki insan, uyuyamıyor lan mutluluktan. Hadi iyi geceler sevgili kuzen. En büyük sensin, iyi ki varsın.